İnek İşi

İnek gütmek  marifet isteyen bir iş olmasına rağmen bizim köyde bunu genellikle çocuklara yaptırırlardı:) Hafif görülürdü yani…

Yazın kargaşasında hayvanlar serbest bırakılmazdı başkasının tarlasına, bahçesine zarar vermemesi için. Önüne katar, ya da ipinden tutar çayıra kadar güderdin. İpin ucundaki kazık yere çakılır, olmadı ipini bir yerlere bağlardın. Sabah akşam inekler çayırlara, tarlalara taşınırdı. Kiminin çanı vardı çınlayan, kimisinin boynuzu kırık, kimisinin süt dolu memeleri. Sağılan sütün rengi kırık beyaz ve kremamsı kokusuyla köpük köpüktü.

Vika Kirdiy: Canlıydı o zamanlar köyümüz. Yazın sonuna doğru, tarlalardaki tütünler toplandıktan sonra, inekler artık serbest bırakılırdı ama gene de çocuklar peşlerinden giderdi. Ben de giderdim. Hatır hatır otları koparıp yemeleri, kocaman dilleriyle ağaç dallarına uzanmaları, kulak sallamaları, kimisi püsküllü, kimisi dikenli kuyruklarıyla sinekleri kovalamaları yavaş yavaş kışa doğru yol aldığımızı hatırlatırdı bana. Dingin ve güzeldi.                                                                                                                                                         http://pin.it/wMznipv

Zaman zaman komşu kavgalarına neden olurdu birinin ineği birinin bahçesine girdiği zaman. Malı kıymetliydi insanların. Bazen de gereğinden fazla kıymetli.

Karlı havalarda inekleri gütmez, izbenin bahçesine çıkartır, yazdan hazırlanmış otu, samanı verirdik. Köyümüzde şebeke suyu olmadığından sularını kovalar ile ayaklarına kadar taşırdık. Kolay değildi ama zor olduğunun da farkında değildik o zamanlar.

İzbenin temizliği de inek bakmanın bir parçasıydı. Ne kokusu ne de görüntüsü rahatsız etmezdi. Kış gününün inek boku bir sonraki yazın gübresiydi işte:) Bir sene eskimesi beklenirdi ekilenleri yakmaması için sadece. Gebe ineklerin sütünü sağmaz, doğurmasını beklerdik. Doğan dananın ayağa kalkıp zıplamaya başlaması sadece bir iki saat sürerdi. O bir iki gün içinde gelen anızın azını asma yaprakları ile pişirir yerdik. Aklımda kalan yumuşak, sapsarı görüntüsü ve asma yapraklarının ekşi tadı var.

Şimdi tarlalar orman ve bahçeler de otlak, ama ne çocuk var inek güdecek ne de inek bahçelere girecek….

Advertisement

Ciddi Oldu Galiba…

Uzun ve yorucu bir aradan sonra tekrar kendi yerimdeyim.  Hava durumuna göre yakın zamanda böyle bir yoğunluk görünmüyor gibi ama iş bu, ne olacağı belli olmaz….

Akşam Limoş’umla konuşurken arkadan Bal’ımın sesi geliyordu. Ama gerçekten bal gibi yumuşak ve tatlı bir ses:)  Kedileri Fındık’la konuşuyormuş. Oturduk dinledik onu dedi. Düşündüm;nasıl bir süreçten geçiyoruz ki yetişkin olduğumuzda “oyunun kurallarını öğrenmiş” birer oyuncu olmuş oluyoruz. Kedilerle, kuşlarla, hayali arkadaşlarla çocukken yaptığımız “ciddi” konuşmaları neden büyüdüğümüzde yaparsak “deli” gözüyle bakılıyoruz?

Gelişimi (tekamül etmeyi) toplumların geliştirmiş olduğu kuralları öğrenip uygulama olarak anlıyor olabilir miyiz? En basitinden, nasıl oturup kalkacağımızın, çatalın sağ elle mi sol elle mi tutulacağına kadar her toplumun uygun gördüğü biçimde yapılması. Sol elle çatal kaşık tutmanın “günah” sayılması, ekmeğin ısırılarak değil de parça parça kırılarak yenilmesi, kitabımızı açıp okumak için bir sürü “ritüel”in  yerine getirilmesi ve bunun gibi bir sürü kural. Bütün bu “toplumsal” kuraların içine doğan çocuğun farklı bir tekamül anlayışı geliştirme ihtimali var mı? Mükemmel kural uyucusu yetiştirme amacındaki yetişkinlerin, gelişmiş insan ve toplum oluşturma ihtimali nedir? Acaba nedene sık sık duyarız. ” Ne kadar da düzgün, terbiyeli, okumuş bir insandı. Nasıl yapmış bunu? Tüh tüh sapmış yoldan….”

Gelişimi sadece toplumun kurallarına mükemmel uyan insan olarak yorumladığımız süreceI DON'T KNOW HOW BUT I HAVE TO MAKE THIS!!!:
ne “neden, ne için” diye sorabiliriz ne de şimdiki halimizden bir adım ileri gidebiliriz. Birbirimizin gözetmenliğini yapacağımıza, kendimizin gözetmenliğini yapsak belki kedileri köpekleri seven insanları yadırgamaz, saçını alıştığımızın dışında kestirmiş veya boyatmış bir kızı/kadını ayıplamaz, “ama o da tayt giymişti” deyip yaptığımız tecavüzü aklamaya çalışmayız.

Ayyyy, çok ciddi oldu:) Sen bizi ölmeden kendini azıcık bilebilmiş kullarından eyle Allah’ıııım! Aaamin.

Mükemmel olmamanın  ve etrafımdaki kuralcıların da mükemmel olmadığını anladığım andaki hafifliği tarif etmem olanaksız! İçim yaşam sevinci dolmuştu…

Hız Meselesi

Artık hepimizin yetişemediği bir şeyleri var. İşi, eşi, çocuğu, bankası, okulu, toplantısı. Hepimiz  öyle bir  hızla ilerliyoruz ki korkarım bir gün durmayı unutacağız. Merak ediyorum, hep böyle miydi hayat,  yoksa dediğimiz gibi “teknoloji çağının” başımıza açtığı -meli  -malı lardan mı böyle oldu. Onu yapmalı, buna yetişmeli, öyle görünmeli, böyle giyinmeli. Bunlara ne zaman inandırılmış ve kandırılmıştık? Kim yapmıştı bunu? Köşedeki çantacı mı, şuradaki AVM mi, tv deki reklam mı?ACEO Original Painting Folk Art Illustration Whimsical Pink Wondering Snail | eBay: Annem ile babam yapmadı vallahi:) Onlar suçsuz bu durumda. Hele babam tamamen masum. Bir nesnenin kırk fayası olduğuna inanmadan kesinlikle onun için ne zaman ne de para harcamaz:) Altı üstü, yanı yunu defalarca incelendikten sonra ve mümkünse en iyi fiyat yakalandıktan sonra alışverişini yapar. Yani hayat babam için pek de hızlı akmıyor gibi. Acele etmez, sakin sakin, düşüne düşüne, uzun uzun muhasebe eder işleri ve nesneleri. Bilin bakalım annem nasıl? Annem için her şey çok hızlı yapılmalıdır ve babamın bu yavaş halleri onu çileden çıkarır? Gülerim bu hallerine:)  Bir de sormaz mi “düşünebile mısın” diye:) Görüyorum annem. Biriniz sağ biriniz sol şerit gibisiniz. Ama ileride yol daralıyor, işte orada mecbur yavaşlamanız gerekecek:)


Bu sabah servis yolunda iki kargaya rastladım. Servislerine yetişmeye çalışan birkaç kişidenImage result for ACEO Original watercolor Folk Art illustration Mouse crow…: ve saklambaç oynayan kedilerden başka kimsecikler yokken sokaklarda, bu iki karga elektrik telinde çok hararetli bir tartışmaya girişmişlerdi. Çok belliydi ki gündemi konuşuyorlar. Sabah sessizliği içindeki çığırtkanlıkları şu anki ülke durumundan pek farklı değildi. Her biri haklılığına o kadar inanmıştı ki diğerinin sesini bastırmak için avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Durun, nefeslenin diyecek oldum ama o kadar yüksekteydiler ki sesimi duymaları imkansızdı. Halbuki sabahın durgun ve dingin hali tam da istediğim şeydi; günün kalabalığı başlamadan,  servisin sıcaklığında biraz daha uyuyabilmek. Tabii bütün o gürültüden sonra gözlerim fal taşı gibi açıldı, uykum kedilerle beraber saklandı ve gitti:) Evlerin de uyuduğunu görünce yapılacak pek bir şey yok galiba deyip servise doğru yoluma devam ettim.

CUMA……..

Oldukça yoğun geçen bir haftanın son günü. Cuma tebriklerinin havada uçuştuğu bir gün. whatsapp-image-2017-01-23-at-15-11-49Ziyaret planlarının yapıldığı gün. Geç kalkma hayallerini kurulduğu gün. Az kaldı, okullar nihayet pazartesi açılıyor sevinç günü! Misafir gelecek ne yapsam acaba günü. Misafirler gidecek evi toplamam lazım günü. Özetle Cuma hem haftanın son günü hem de hafta sonu tatilinin ilk günü. Bayram tatilleriyle birleşmeye çok müsait:) Ev sakin ise film keyfi yapılabilecek bir akşamı var. Mutfağı toplamadan bırakabileceğin bir gün. Öğleden sonra gelen işleri Pazatesine bırakabileceğin bir gün.  Allah’ım nasıl bir haftaydı diye sorulan bir gün. Bazen nihayet bitti, bazen de bir hafta daha gitti ömürden denilen gün. Ofiste çiçeklerin hafta sonu suyu verilen gün. Masamı da bir toplayayım denilen gün. O gün mutlaka kurulan bir pazar vardır. İşte bir de pazar günü. Öğleden öncesi haftanın alelade bir günü gibi, öğleden sonrası da üzerine rehavet çökmüş bir gün.  Bağlayıcı ve tamamlayıcı:)

Göçmenin Sesi

Her ziyaretimde Facebook “ne düşünüyorsun” diye soruyor, Instagram “paylaşmaya başla” diyor, ofiste ve evde işler, annem babam ziyaret, eşim ilgi, kedimiz mama, arkadaşlarım haber, blogum da yazı bekliyor:) Ben ise bugün hafif olmak ve içimdeki göçmene kulak vermek istiyorum. Hem eski hem de yeni seslere..