41 Saniye

Bu seri devam edecek gibi görünüyor 🙂 Ne yapayım ama! Aksiyonu eksik olmayan bir ailenin parçası olmayı ben seçmedim ki 🙂 Allah nasip etmiş….. eeee ben de bundan istifade etmeyeyim mi?

 – Alooo! Babaaaa. Benim. Duyuyor musun?

– Alo. Duyerın. Nyoldu? ( bunu her seferinde sorar)

– Ya! Baba seni aramak için bişey mi olması gerekiyor?  Bir şey olmadı. Napıyorsun? Hazırlandın mı, ayırdın mı gidecekleri? (köye eşya gidecek de, onu soruyorum) 

– Haaa, yaa hazırladım. Aradım gonuştum, perşembe gelcek araba, gitcem. Tamam mı? (Arkadan radyonun sesi geliyor. Ahhh o radyo, annemi çileden çıkaran radyo!)

– İyi tamam, şeyyy………. (birkaç saniye sonra idrak ediyorum o “Tamam mı” nın sohbetin sonunu getirdiğini) Hadi hoşçakal o zaman…

– Tamam, hadi.kendin ol

Hemen telefonun saatine bakıyorum. Kocaaamaaan 41 saniye. Babamla yaptığımız konuşma 41 saniye sürdü. Annemle olsa biz daha hangi eşyanın nasıl istifleneceğinden tutun da köyde nerde ve nasıl kullanılacağına kadar konuşur, araya birkaç dedikodu sıkıştırır, annem bana defalarda “düşünebile mısın” diye sorar, köye gitmiş kadar olurduk. Babamla her şey çok basit. Açılış ve kapanış peş peşe. Adam kendi gibi, ne yapsın…

 

Advertisement

Hayallerim değişmiş yeni haberim oldu

19 Mayıs kutlamalarına katılacağımdan dolayı bu haftanın yayınını erkene aldım. Gencim herhalde daha :))

Çizer olmayı çok isterdim. Hayal ettiklerimi kağıda dökmek harika olurdu. İyi bir müzisyen olmayı çok isterdim. İçimdeki müziği notalara dökmek harika olurdu.

Boyumun biraz daha uzun olmasını çok isterdim. Eh, şöyle eşimin omuzuna gelebilmek harika olurdu.

Birkaç dil daha bilmeyi çok isterdim. Kafam karıştıkça başka dile geçer, biraz da orayı karıştırırdım:)

Fiziği çok iyi bilmek isterdim. Düşünsenize bilgi sonsuz. Allaaaah, kendimi kaybederdim oralarda 🙂

Yüzerken nefesimi uzun süre tutabilmek isterdim. Bir uçtan bir uca tek nefeste yüzebilmek harika olurdu.

Şu teknoloji meneminden biraz daha anlamak isterdim. Bilgi işlemciler geldiğinde ne yaptıklarını anlamam harika olurdu. Onlar da sinir olurdu. Kıh kıh.

IK cıların kafalarında neler döndüğünü bilmek zirve olurdu. O gülücüğün nasıl hiç düşmeden yüzlerinde kalabildiğini bilmek harika olurdu.

Yüksek öz güven sahibi olmak isterdim. Topuklu pabuçlarımı giyip hiç sendelemeden yürüyebilmek ve akşamına da belimin tutmaması harika olurdu.

Upuzun bembeyaz saçlarım olmasını isterdim. Rapunzel gibi kocama olta atardım. Hu huuu…permapunzellll karikatür:

Evimin kendiliğinden temizlenmesi nefis bir şey olurdu. Bana da keyif çatmak kalırdı. Hele yemekler kendiliğinden pişse fır fır döner, takla atardım.

Beş çocuğum olsun ama kendiliğinden doğmuş ve büyümüş olsunlar isterdim. Ben sadece seveyim babası baksın 🙂 Harika ötesi bir şey olurdu.

Günde 3-4 saat çalışmak, 2 ay yıllık izin kullanmak ama tam maaş almak isterdim. Kim istemez ki?

Uzun yola çıktığımızda tuvaletim gelmesin isterdim. Yollarda tuvalet yok. “Sivilaztsiya” dan  çok uzak kalmışız. Yazık bize 🙂

Oturmanın spordan sayılmasını çok isterdim. Oturdukça yağlarımız erise mesela fena mı olurdu?

Ama en çok konuşmadan anlaşabilmeyi çok isterdim. Ağzımız yoruluyor böyle yazık! Belki ortalık daha sakin olurdu. İleride olur ama oraya da ben yetişemem. Gerçi annem şimdi bile konuşmadan anlatabiliyor derdini. Bir bakışla mesela meselenin ciddi olduğunu ve susmanın hayrına olduğunu anlayabiliyorsun. Babamla öyle anlaşıyorlar :)) Bakışarak. Ne gerek var konuşmaya :))

Bütün bunlar çocukluk hayallerimin arasında hiç, ama hiç yoktu. İnsan hakikaten değişiyormuş……

Annemle sıradan sohbetimiz….

 : – Aloooooo! Anne sultan napıyorsuuuuuuuuun?

– Napcam gurt gibiyim (ses değişik, karışık belli :))

– Ne oldu gene söyle söyle.

– Yok bişe yok bişe… iyim sen napesın?

– Ben iyiyim anne, iş güç işte…. ne var ne yok mahallede (apartmanı kast ediyorum), babam napıyor?

– Napcak baban, te burda pişerız. Zoba yanerı, babanın da o gocu var ya o gocu, ona sarılmış, kapı kapalı oturerız. Pişşerrız pişşerrız….

– Üşüyordur belki adam, sen de dışarı çıkıver biraz.. (gülmemek için çabalıyorum ama başaramıyorum)

– Ni gülesın? Ne üşümesi ya sende! Hep üle. Yemeni yiyerı, kaavesini içerı, gumanda elinde, gocuna sarılıp oturerı. Seni hiç düşünmerı zaten…. boşve boşve sizde ni va ni yok? Hamdi naperı? Ne zaman gelesın?

– Hamdim iyi anne şükür, okul, ödevler, işte öyle. Bize misafir artık o. Aşağıda mısın yukarıda mı (yukarısı kız kardeşimin evi). 

– Nerde olcam? Yukardayım. Bi gösen evi bomba atmışla. Bu gada da olmaza canım. Ne gada oyuncak vasa yerde. Mutfa gene sorma. Girme korkesın.

– Ama annem normaaaal. Evde küçük çocuklar var. (ben gülüyorum annemi gözümün önüne getirdikçe)

– Biz de gızan büttüge beya hiç büle olmadı ya ev bark. Heryer tir top duradı.

– Zamanlar farklı annem. Bırak sen de öyle, bir şey olmaz. Kıh kıh kıh… Ömer napıyor? (TEOG ergeni)

– Ni gada sinir vasa vicudumda hepsini bozdu Ömer. Kalk derın  kalkmer, yat derın yatmer. Dersini çalış derın, elinden telefon düşmer. Ayyynı anası! Tıpkısı….Büyük sesinle bağırer. Ma barma Ömer duycakla derın, dinnemer. Yiyer yiyer doymer.

– Annem o ergen naapsın sesi gür, iştahı bol  :))) Boş ver sen duyma görme….. sınav geçsin rahatlarsınız (geçti şükür :))

– Ni zaman gelesın? Ayıp ma çok oldu. Bem de canım sıkıler. Dizim belim tutmer, basama zor çıkerın. Offff!

– Doktora gitsene annem. Bir baksın bakalım ne diyecek. Ben ne zaman gelirim bilmiyorum (biliyorsam da söylemiyorum çünkü ısrar edecek :)) Bakalım haftaya belki gelebilirim. … Annem kapatmam lazım……

– Ni zaman giden, sülesene ma ni zaman? Zaman mı va? İ kam i, hadi…..

– Öptüm annem, hoşçakal. Babama selam söyle……..

Annem kızınca gülesim geliyor, elimde değil! Kendisi bahar havası gibi; bir güneşli, bir yağmurlu, bir sıcak, bir soğuk. Vermeye bayılır, gezmeyi sever ama gezemez, plan proje ustasıdır. Torunlarına bayılır. Kendi çocuğuna kızsan sana küser 🙂 Çalışkandır, tutumludur, bereketlidir, şikayetçidir, gereğinden fazla sorumluluk almaktadır ve bunun da normal olduğunu düşünmektedir. Hepimiz gibi insan işte tontişim benim:)) 

ARAPÇEŞME ACİL ÇIKIŞ

Sabah gene geç kalmışım servise doğru koşuyorum, hem de kendime söyleniyorum.

– Yat sen yat son dakikaya kadar, ne uykuya doymaz bir şeysin! El alem erkenden kalktı, kahvaltısını yaptı, makyajını yaptı, çoluğunu çocuğunu okula, bakıcıya ulaştırdı, belki de şimdi bir yerlere oturmuş kahvesini bile içiyordur. O birileri gibi olamadın gitti!

– Sabah sabah bu ne fırçası yaaa! Kırkımı geçmişim şurada hala fırça yiyorum ergen gibi dedim ve başımı eğdim. Ha, işte o anda gördüm o yazıyı! Sokağın çıkışına yakın, alçak bir duvara yazmış birisi. ARAPŞEÇME ⇒ ACİL ÇIKIŞ. Hemen çıktım oradan :)) zaten servis de bekliyordu.

Not:Arapçeşme bizim mahallenin adı:) Bir de hafta sonu ışık hızında geçmese…..

İlgili resim

Yav ben ben miyim gerçekten?

İnsan ne kadar kendisi olabilir? Doğduğumuz andan itibaren başlayan “şekillendirme” süreci nasıl bir sonuç çıkartıyor ortaya? Dengeyi nasıl yakalayacağız? Sabah sabah aklıma takılanlarla bu hafta bitmez gibi görünse de gözüme, her daim bir ümit olduğunu bilmenin verdiği güven de var… O zaman çekin bir “eleno mome” :)) onu da kendiniz bulun artık…