Bazı insanlar vardır hatırınıza gelince gülümsersiniz. Benim için rahmetli dedem (babamın babası) o insanlardan. Ben ortaokuldayken vefat etmişti. Babam sabah yanıma geldi “ Bugün okula gitmeyin kızım” dedi. Şaşırarak “Neden” demiştim. “Deden öldü kızım” dedi usulca. Dedemin ölümü ile ilgili başka da bir şey hatırlamıyorum. Ama öncesi tam bir masal benim gözüme:)
Masal dedemi en çok yer evinde yatağın içinde öksürüken ve pencere kenarındaki yerinde namaz kılarken hatırlıyorum. Kuzine sobanın hep yanıyor olması odanın her daim sıcacık olmasını sağlıyordu. Fırın kısmında her zaman patates közlenir dedem de bizi yemeğe davet ederdi. Yere serilen bezin üstüne yuvarlanırdı pişenler, kimisi yanmış, kimisi kurumuş ama dedemin “yiyin kam gızanlarım, yiyin” mırıltısı hiç dinmezdi. Tavanı alçaktı odanın. Loş ışığı vardı. Dedem yatağının içinde sıkılmadan yatar ve öksürürdü.
Sağlığında, Kobilyane’ye cumaya giderdi. At mıydı katır mı hatırlamıyorum, semeri ve heybeyi yerleştirir tıkır tıkır uzaklaşırdı evden. O nal sesleri ne kadar huzurluydu. Giderken boş olan kıl heybeler, dönüşte şişkin ve sihirli olurdu. İçinden ekmekler, zakuskalar , evin eksikleri ve her zaman şeker çıkardı. Genellikle “lukçeta” dediğimiz yuvarlak, mentollü şeker. Avludan içeri girer, attan iner ve sık sık nefes alarak “yoruldum beyaa “derdi. Kafasındaki “antenli” gavığını çıkarır, atını bağlar ve içeri geçerdi. Peşinden gidemezdik. Masal dedem kızmazdı ama cadı ninem fena bakardı:) Olmazdı gitmek. O zamanlar bakışlar konuşurdu. Söze gerek kalmazdı.
Masal dedemin hazırladığı “popara” nın tadı da başkaydı. Sihirliydi. Bayat ekmekler doğranır bir tavaya, tereyağı eritilip su ile kaynatılır ve ekmeklerin üzerine dökülürdü. Bazen üstüne peynir, bazen de sade yapıp çağırırdı bizi yemeğe. Kafasını yer evinin camından uzatır, “hadi gelin kam size gördebil yaptım” derdi. Davet sıcaktı, Masal dedem de küçücük. O loş ışıklı odada, sininin etrafına oturur usul usul yerdik. Sofrada konuşulmazdı. Kuraldı bu.
Masal dedemin namaz ibriği vardı. Nerde durur hatırlamıyorum ama abdestini hep onunla alırdı evin önündeki taşlıkta. Kimse abdest alınan taşlığa çıkmazdı. Kutsaldı orası. Kediler tünerdi ama! Kollarını sıvayışı, ayaklarını yıkayışı, başını mesh etmesi başka bir dünyanın işi gibiydi. Artık hasta olan ciğerleri onu sık sık öksürtse de, bırakmazdı namazını. Namazını kıldığı yer de hep aynıydı. Yer evinin cam kenarı. Kimse önünden geçmez, konuşmaz ve o da rahat rahat namazını kılardı.
Sonra Masal Dedem çok hastalandı. Herkes toplandı yanına ama o toparlanamadı.
Gitmedim okula.