Böyle çalışıyor bünye! Sabah erkenden işe gelirken serviste çözüyorum pek çok hadiseyi.Henüz tam uyanamamış olan kafam sorgu sual edip işi çözüveriyor. Fakat gel gör ki gün içinde bana mısın demiyor. Annemin tabiriyle bayrağını eline alıp geziyor 🙂 ?? Bak diyorum burası aslında ofis değil bir servis. Sen yanılıyorsun çoğu zaman olduğu gibi. Gene uydurmaya başlıyorsun. Ama nafile. Dediğim dedik çaldığım düdük havalarında yaşamına devam ediyor. Ne hayaller, ne hayalleeer… Sözde işte değilmiş de, güneş, deniz, köy istiyormuş da. Bu neymiş böyle sabah 8 akşam 6 her gün her gün de. Neden sabahın köründe kalkmak zorundaymış da. Bu yaşına kadar ne yapmışım da, her gün bu koltukta oturmak zorunda mıymış da…. Sıs.Sıs desem de nafile. Hakikaten bayrağını eline alıp geziyor:) (Annem sus değil de sıs diyor kızdığında:) Anne yaa..)
Bırakıveriyorum bir süre gezsin, konuşsun. Sonuçta kafa bu dinlenmeye ihtiyacı var. Eee ben de boş durmadım bunca sene. Aynı çocuk gibi; bırak koşsun yorulsun, sonra kıvrılıp uyur nasıl olsa bi köşede. İşte o zaman artık mesai başlar. İçindeki çılgını uyuttuktan sonra, işinin gerektirdiği kılıfın içine yerleşir başlarsın rolünü oynamaya. Ta ki bir sonraki uyanışa kadar…
Mevsime göre istekleri de değişiyor. Kışın güneş istiyor, yazın serinlik ama hep nedense mevcut durumdan başka bir şey istiyor. Bakıyorum etrafıma (açık ofisin faydaları:)) roller gayet iyi oynanıyor. Henüz uyutulamamış bir zihin varsa hemen fark ediliyor. Değişik durur o kişi yerinde…belli ki düzenin dışında…..
Ama ben seviyorum onun bu çılgın hallerini be. Sıkıcı olurdu hayat onsuz. Bildiğin renksiz. Hele iş hayatı. O yüzden de pek çoğumuz mola / ara adı altında bu çılgın dünyaya kaçış yaptırılırız aslında ama kendimiz yaptık sanırız:) Biz kendimizce kılıf uydururuz buna. Ayy, bi kahve içeyim de kendime geleyim! Kafam şişti işten! Ayy, o neydi öyle susmadı adam! Ama en bariz olanı da “Kafamı toplayamıyorum bugün” olanı. Toplayamazsın tabii… 24 saatin içinde kaç saat kendin olabiliyorsun?
Eğlenceli olur iş araları:) Zaten sözde bahanelerimiz hazırken başlarız ofis içinde varlığı unutulan toplantı odası, varsa gizli bir balkon köşesi aramaya. Koridorlar bile buna uygun hale getirilir bazen. Bilen bilir nasıl yapıldığını…. Birkaç telefon görüşmesi, bir iki arkadaş çekiştirmesi ve hooop dön işinin başına.. Süresini ve sıklığını ayarlayabildiğin sürece bu aralar aslında verimlidir de, tabii müdürüne veya patronuna yakalanmadığın sürece. Adam düşünmez ki senin insan olduğunu. O seni bir mühendis, sekreter, doktor, temizlikçi, çaycı, işçi vs. olarak görür. Senin görüntün bir değerin yansıması şeklindedir onun gözünde. “Bu 1500 lük, aaa bak bu 2500 lük ama hala mola yapıyor. Vurun kilit şu toplantı odasına, kimse toplanmasın. Toplanmak tehlikelidir, aralar da öyle”….
İstisnalar hariç…..her zamanki gibi:)